abd haberleri canlı haber
İslam Tarihi

İslam’da Ayrılıkçı Fırkaların Oluşumunda Bâtıniliğin Yeri ve Akideleri

Peygamber efendimizin (571-632) vefatının ardından İslamiyet’in farklı coğrafyalara yayılması ile Müslümanları zaptetmek zorlaşmaya başlamış zamanla ümmet ve ashab arasında bazı ayrılıklar meydana gelmiştir. Evvela bu durum ilk olarak Kur’an’ın anlaşılması noktasında yaşanmıştır. Kimileri sadece anlamda lafzı manasını göz önünde tutarken bazıları ise batıni anlamını ele almış, kimisi ise ikisinin de birden alınması gerektiğini öne sürmüştür. Hakeza bu ayrılıklar hadis, fıkıh, kelam gibi diğer ilimleri de takip etmiştir. Böylece ilerleyen zamanlarda oluşacak olan fikri akımlarının temeli atılmaya başlanmıştır. Hatta her fikri akım kendisini meşru kılabilmek adına görüşlerine Kur’an ve sünnetten atıflar yapmaktan da geri durmamıştır. Yine bu dönemde Müslümanlar arasında bazı savaşlar yaşanmaya başlamış bu tefrika Hz. Osman ve Hz. Ali devrinde daha da artmıştır. Hz. Osman’ın şehit edilmesinin ardından halifelik Hz. Ali’ye geçmiştir. Hz. Ali döneminde gerilen ortamda yaşanan savaşlar (Sıffın Savaşı, Cemel Vakası vs…) neticesinde Müslümanlar arasında ilk kopmalar yaşanmış ve Haricilik ortaya çıkmıştır. Ardından Hz. Ali’nin şehit edilmesi ile Şia adlı bir güruh meydana gelmiştir. Böylece Müslümanlar üç gruba (Şia, Ehli Sünnet ve Haricîlik) ayrılmış ve ilk kırılmalar başlamıştır.

Dört halife döneminden sonra hilafete Emeviler gelmiştir. Bu dönem dört halife döneminden daha farklı bir yol izlenmiştir. Arap olmayan Müslümanlara mevali politikası güderek hakları istismar edilmiş ve onlara gelir elde edebilecek bir mal gözü ile bakılmıştır. Müslüman olsalar bile gayrimüslim statüsünde yer almışlar, zorla Müslüman yapılmışlar, ağır vergiler altında ezilmişler ve zulme uğramışlardır. Böylece bu politikalar ile kırılan Müslüman birliği daha da olumsuz noktalara sürüklenmiş çeşitli isyanlara sebebiyet vermiştir. Birde bu dönemde yapılan ayrımlar nedeni ile sosyal statüler oluşmuş, halk zümrelere bölünmüştür. Sadece ehlisünnet gruplar değil Şia da kendi içinde parçalanmıştır. Böylece bu isyanlar neticesinde oluşan karşıt gruplar Batiniliğin temelini atmıştır. Abbasiler ise tüm Müslümanlara iyi muameleler göstermekle birlikte Şiilere karşı yaptıkları baskıcı politikalar onları gizliliğe itmiştir. Böylelikle batıniler faaliyetlerini diğer gruplar gibi açıktan değil gizliden ve saklanarak sürdürmüşlerdir.

Bâtınilik genel olarak ayetlerin görünen anlamından ziyade görünmeyen anlamını ele alan Arapça batın ve butun kelimesinden türemiştir. Bir şeyin iç yüzünü bilen anlamına gelmektedir. Her lafzın bir zahiri, her zahirin bir batıni ve her batıninin de tevilleri olduğunu savunur. Yani bir kitabın kılıfı onun zahiri, sayfaları ise batıni anlamına benzemektedir. Bu batıni anlamı ise masum imamlar dışında kimse tarafından bilinmemektedir. Böylece ayetlerin nüzul, siyak ve sibakından ziyade batıni anlamının ele alınıp iman edilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu doğrultuda aşırı batıni fırkalar daha da çok beslenme imkânı bulmuştur.

Şia ve Bâtınilik temellerinde imamet, velayet, ehlibeyt fazileti ve masum imamlar hususunda ehlisünnet gruplardan ayrılmışlardır. Kendilerini meşru kılmak adına tefsirlerini ehlibeyt ve masum imamlara dayandırmışladır. Özellikle batınilik imamet fikirleri ile diğer Şia gruplarından da ayrılmışlardır. Hicri IV. asırdan itibaren bu konuda eserler kaleme alınmış olup bazen önemli İslam âlimlerine kılıç zoruyla kendilerini öven eserler ve methiyeler yazdırmışlardır. Dailer de tebliğ yaparken yazılanları halka anlatma yolunu tutmuşlardır. Bunlara karşılık İslam âlemi de reddiyeler yazarak onlara karşılık vermişlerdir. Batıniyye bu düşüncesi ile diğer ayrılıkçı fırkalara da şemsiye görevi yapmış ve Bâtınilik bu tarikatlar için bazen bir lakap iken bazen de Batiniliğin içinde bir kol gibi algılanmışlardır.

Bâtınilik Fatımi Halifesi Muntazır zamanında Nizari ve Mustali olarak ikiye ayrılmışlardır. Bundan sonra Bâtıniliğin başını çeken Hasan Sabbah’ın faaliyetleri tarihte yerini almaya başlamıştır. İslam âleminin koruyuculuğunu Selçuklular üstlenince bu dönemde ciddi bir mücadele yaşanmıştır. Fatımiler iktidarın Şia’nın elinde olmasını savunmuşlardır. İlk başlarda sadece halifeliği ele almayı isteyen Şia zamanla siyasi bir ruha bürünerek birçok İslam âlimi ve siyaset adamını bu uğurda öldürülmüşlerdir. Selçukluları bertaraf etmek içinde batınileri kullanmışlardır. Bunlar zamanla devlet içinde devlet konumuna gelmişlerdir. Genel olarak cahil ve kültürsüz kesimi kandırarak tabiiyetleri altına almışlardır. Moğol İstilası ile tam anlamıyla Bâtıniliğin merkezi Alamut yıkılmıştır lakin örgüt olarak faaliyetleri devam etmiştir. Günümüzde Nusayriyye ve Dürziyye diye adlandırılan yapılar onları temsil etmektedir. Hatta bazı düşünürler Şii-Bektaşi gruplarını da onlardan sayılmaktadırlar. Tasavvuf akidelerini kullanarak İslam’a gizlice sızmaya çalışmışlardır.

Genel olarak Batiniliğin esasları şunlardır, âlem başlangıçsızdır ve sonsuzdur, Peygamberleri ve mucizelerini kısmen kabul ederler, imamları masumdurlar. İmamlar hatadan ve günahtan arınmış üstün vasıflı kimselerdir. Bütün insanlar bu imamlara inanmalı ve itibar etmelidir. Ruh ve ahiret inançları Brahmanizm ve Manihaizm’e benzer. İyi ruh göğe yükselip iyi ruhlar ile berağber olurken, kötü ruh cesette sıkışarak azap görür. Kur’an ve sünnetlerin Zahiri anlamlarından ziyade batıni anlamlarına yani içyapısının anlaşılmasına bakılır. Hz Osman zamanında Kur’an toplanırken bozulup tahrif olunduğunu ve ayetlerin anlaşılabilmesi için hurufluk ilmine ihtiyaç olduğunu savunur. Aynı zamanda mehdi inancı, ric’at gibi inançları da mevcuttur

Eşe Fatma ÜLKÜMEN

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
İstanbul evden eve nakliyat izmir dijital ajans dijital pazarlama vds satın al