
Osmanlı devlet ricalinin alaylarda ve Divan-ı Hümayun’da giydikleri, üst kısmı başı kapsayan kısımdan daha geniş, silindir şeklinde ve yarım endaze bir nevi kavuk olan başlığa “mücevveze” denilir. Mücevveze tepesi ceviz gibi kabartılmış manasındadır. Kavuk Türkçe’de “içi boş şey” demektir. Uygurca’da kağuk şeklinde geçer ve “mesane” anlamına gelir. Kâşgarlı Mahmud kelimenin mesane yanında “başlık” manasını da zikreder. Fatih Sultan Mehmed’in kanunnâmesinde, “Hizmetkârlarına mücevveze giydirmek vüzerânın ve kazaskerlerin ve defterdarların yoludur ve beylerbeyiler ve sancak beyleri üsküf yürütmek gerekir” ifadesi yer alır.
Mücevveze 30-35 cm boyunda, mukavvadan, yukarıya doğru genişleyen yuvarlak (üstüvânî) şekilde yapılır ve üzerine beyaz tülbent çekilirdi. Tepe kısmında ceviz gibi kırmızı kumaştan bir ilave yapılırdı ki kavuğun adı da bundan gelmektedir. Yavuz Sultan Selim’e nispetle “selîmî” denilen kavuk 65 cm kadardı. Muhtelif sınıflardaki memurların kendilerine has kavukları vardı. Osmanlılar’da II. Mahmud dönemine kadar kavukçuluk meslekî bir sınıftı. Minyatürleri Nakkaş Osman tarafından çizilen 990 (1582) tarihli Surnâme-i Hümâyun’da takyeciler, keçe külâh yapanlar, sarıkçılar, arakçin dikicileri yani kavukçu ustaları gösterilmiştir. Minyatürdeki atölye dükkânda ustalardan birinin ateşi körükleme tasviri kavukların sıcak kalıplandığına işaret etmektedir.
Ahmet Aytaç