
Rifâî fütüvvetnâmeleri dikkate alındığında Rifâîliğin aynı zamanda fütüvvet yolu olduğu görülür. Rifâiyye Tarikatı Seyyid Ahmed er-Rifâî (ö. 578 / 1182) ile birlikte Irak’ta Bataih bölgesinde ortaya çıktı. Rifâîliğin teşekkül ettiği asırlarda, kaynağı itibariyle tasavvuf ile aynı ideallere sahip olan fütüvvet geleneğine, İran, Horasan ve Maveraünnehir’de olduğu gibi Iraklı sûfîler de bağlıydı. Kādiriye, Rifâiyye, Bedeviyye, Kübreviyye gibi ilk teşekkül eden tarikatlarda tasavvuf ile fütüvvet birbirleriyle sıkı sıkıya irtibatlıydı. Sühreverdiyye tarikatının pîri Şihabüddin Sühreverdî’nin Bağdat’ta fütüvvet ahlâkını, tasavvufî hayatın idealleriyle örtüştürme, fütüvvet niteliklerini tasavvufun ahlak anlayışı ile özdeşleştirme ameliyesine, kuruluşlarını Irak’ta tamamlayan Rifâiyye ve Kadiriye gibi Irak merkezli diğer tarikatların destek vermiş olmaları kuvvetle muhtemeldir.
Geç dönem Rifâî kaynaklarına göre Seyyid Ahmed er-Rifâî’nin yer aldığı fütüvvet şeceresi şu şekildedir: Mûsâ Kâzım, Seyyid İbrahim Mücâb, Seyyid Hüseyin, Seyyidânî el-Kasım Muhammed, Seyyid Mehdî, Seyyid Hasan, Seyyid Mûsâ, Seyyid Ahmed es-Sânî, Seyyid Ali, Seyyid Hâzım, Seyyid Sâbit, Seyyid Yahyâ, Hasan Sultan Seyyid Velî, Kutbu’l-ârifîn Hz. Şeyh Seyyid Ahmed erRifâî. Sa‘diyye tarikatı ile ilgili Minhâcü’l-müridîn adlı eserde Hz. Peygamber’in İmam Ali’ye şedd kuşattığı, İmam Ali’nin de Ashâb’dan bazılarına şedd kuşatıp Selmân-ı Fârîsî’ye şedd kuşatmak hususunda izin verdiği, Selmân’ın sahâbeden yedi kişiye şedd kuşattığı anlatıldıktan sonra bunun yedi kutba (aktâb-ı seb‘a) nakl olunduğundan bahsedilmektedir. İçinde Sa‘deddin Cebâvî’nin de bulunduğu bu yedi kutuptan biri Seyyid Ahmed er-Rifâî’dir. Başka bazı kaynaklarda da Arafat’ta, yedi kişinin huzurunda, yedi şeriat arşını uzunluğundaki bir şeddi, mürşidi Seyyid Ali’nin Hz. Pir Seyyid Ahmed Rifâî’nin beline kuşattığına dair rivayetler bulunmaktadır.
Rifâîlikte, sünnilik ile Ehl-i beyt muhabbeti ve bağlılığının, yani fütüvvet ile sûfîliğin aynı gelenek olduğuna dair inanca sahip çıkıldığının en bariz kanıtı, XIII. yüzyıl gibi erken bir dönemde, Anadolu’da usul ve erkân bakımından fütüvvet erkânıyla ortaya çıkmış olmasıdır. Sünnî tasavvuf ile Alevîliğe mütemayil fütüvvetin özdeşliği ilkesinden beslenen bu tasavvuf anlayışı XIII. yüzyılda Anadolu’da benimsendi. Tekke ve zaviyelerde şeyh mürid ilişkileri fütüvvet ilkelerine bağlı kalınarak düzenlendi. Anadolu’ya bir Rifâî şeyhi olarak gelip Akşehir’e yerleşen Seyyid Ahmed er-Rifâî’nin halifesi Mahmud Hayrânî’nin (ö. 667 / 1269) içtihadı ile dervişlerinin tennûre, palhenk, elifî nemed ve benzeri kisveleri kullandıkları rivayet olunmuştur. Rifâîliğin erken bir dönemde Türkler arasında yaygınlaşmasında fütüvvet geleneğine bağlı oluşunun etkili olduğu düşünülmüştür.
Rifâî fütüvvetnâmeleri dikkate alındığında bir tasavvuf yolu olan Rifâîliğin aynı zamanda fütüvvet yolu olduğu görülür. XVI. yüzyıldan itibaren İstanbul’da münferit mümessillerle temsil edilen Rifâiyye XVIII. yüzyılda Mehmed Hadîdî’nin (ö. 1756) âsitânesi ile birlikte tekke merkezli tarikat faaliyeti yürütmeye başladı. Mehmed Hadîdî’nin halifesi Yasin eş-Şâmî er-Rifâî’nin halifelerinden birinin kaleme aldığı Fütüvvetnâme-i Yasin er-Rifâî; XIX. yüzyılda yazıldığı tahmin edilen ve fütüvvetnâmeye benzeyen Tarîkat-i Rifâiyye; Şeyh Mehmed Selim Efendi’nin (ö. 1976) Rifâî Fütüvvetnâmesi, Bedevî, Rifâî, Sa‘dî tarikatlarının ortak erkânını ihtiva eden Usûl-i Tarîkat-ı Bedeviyye gibi fütüvvetnâmeler Rifâîliğin Anadolu’da ve İstanbul’da fütüvvet erkânı ile tebarüz ettiğini göstermektedir.
Fütüvvetnâme-i Yasin er-Rifâî klasik fütüvvetnâmelerle pek çok ortak unsur barındırmaktadır. Fütüvvet erkânından olan şerbet merasiminin anlatımıyla başlayan eserde tarikata girmek isteyen muhibbe yedi çeşit şerbet verildiği, muhibbin cezbesini belirleyecek şerbetin sırayla nefes, sirke, süt, siyah üzüm, hurma, saf su ve zeytinyağından ibaret olduğu ve şerbetlerin muhib üzerindeki tesirleri hakkında bilgi verilir. “Sûret-i Ahd ü İnâbe” başlığıyla biat ve intisab merasiminin tarifinden sonra tarikattaki hizmet makamları olan çavuş, sancaktar ve nakip tayinleriyle ilgili merasimler nakledilir. “Fütüvvet Yolunun Beyanı” başlığı altında Hz. Peygamber’in Hz. Ali’den övgüyle bahsettiği hadis-i şeriflere yer verilir. Hz. Peygamberin sahabeyi birbiriyle ve Hz. Ali’yi de kendisiyle kardeş etmesi, O’na hırka ve tac giydirmesi, şedd bağlaması ve Hz. Ali’nin de on yedi kişinin belini bağlaması, onun izniyle Selman-ı Farisî’nin elli beş kişinin belini bağlayışı belirtildikten sonra şedd kuşatılan kişilerin isimleri sıralanır. Şeddin yedi adı, yedi bağlama şekli resimlerle gösterilir. Bu bölüm Seyyid Ahmed Rifâî’nin neseb silsilesi zikredilerek sona erer. “Hilâfetin Beyanı” başlığı altında halifeye hırka giydirilmesi merasiminin (ilbâs-ı hırka) icrası; önce şemlenin şeyh tarafından on iki kat halinde Fatihalar okunarak halifenin başına sarılması, sonra Fâtihalarla hırka giydirilmesi ve daha sonra Fatihalar ve başka dualarla şedd kuşatılıp düğümler atılması şekilde tarif edilir.
Bir fütüvvet geleneği olan şedd kuşanma Rifâiyye tarikatında da uygulanmıştır. Şeyh Yâsîn’in Fütüvvetnâme’sinde Hz. Ali’ye şedd kuşatılması, hırka ve tacın giydirilmesi, Gadir-i Hum’a ya da imamet meselesine bir atıf yapılmadan tamamen tarikat gelenekleri çerçevesinde anlatılır. Tevellâ esasına dikkat çekilirken sahabeden teberri söz konusu edilmez. Aksine dört yar-i güzîn, aşere-i mübeşşere, Bedir, Uhud ve Huneyn ashabı Ehl-i Beyt ile birlikte hayırla yad edilir ve onları sevmenin gerekliliğine vurgu yapılır.
Rifâî zümresine ait bir başka Fütüvvetnâme’de (İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Nuri Ergin Koleksiyonu, OEYz-001692) nakibü’n-nükebâya hilafet verilmesi merasiminde, şeyhin halifenin elini tutmasının çeşitli şekilleri tarif edilirken, bunlardan ‘yed-i Ebubekir’ kabzatü’r-rızâ, ‘yed-i Hazret-i Ömer’ kabzatü’l-hafaza, ‘yed-i Hazret-i Osman’ kabzatü’l-meveddet, ‘yed-i Hazret-i Ali’ ise kabzatü’l-celâle olarak isimlendirildiği ifade edilir. Bu da erkânda dört halifenin yeri olduğunu ve teberrînin söz konusu olmadığını gösterir.
XIX. yüzyılda yazıldığı tahmin edilen Tarîkat-i Rifâiyye (İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Bel. Yz. 00543) isimli eserde Resûlullâh’ın Ehl-i Beyt’inin dinin esâsı olduğu, Rasûlüllâh’ın Ehl-i Beyt’ini sevmenin ve bilmenin her muvahhid mümin üzerine farz-ı ayn olduğu ifade edilmiştir. Ehl-i Beyt’in Hz. Ali ve Hz. Fâtıma’nın evliliğinden zuhur eden on iki imam ve on dört masumdan ibaret olduğu söylenerek isimleri sıralanır. Fütüvvet-ahî geleneğinde yer alan ve Hz. Hüseyin erkânı olarak bilinen dervişin niyaz duruşunun tevellâ ve teberrâyı remzettiği nakledilir.
Şeyh Mehmed Selim Efendi’nin (ö. 1976) Rifâî Fütüvvetnâmesi’nde sırât-ı müstakîm olan Rifâiyye yolu Hz. Muhammed ve Hz. Ali yolu olarak tarif edilir. Fütüvvetnâmelerde fütüvvet ağaç ile tasvir edilmektedir. Burada da buna uygun olarak şeddin Rifâî ananesindeki manası ağaç tasviri ile açıklanır: Şeddin aslı iki ağacın bir kökü olmasına benzer. Şeddin kılı pîrin ayetidir; o da terk-i dünyadır. Şeddin namazı erlik, farzı arzuları terk etmektir. Kilidi tekbir, dışı nur, içi sırdır. Uçları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e işaret eder; o da ayne’l-yakin ve hakka’l-yakindir. Meydan ve divanı Hz. Ali’dir. Düğümü halka kayıtsız olmaktır. Şeddin imanı ve İslâm’ı Allah’tan korkmaktır. Kıblesi ehlullâhtır. Şeddin erkânı altıdır: İlim, hilim, sabır, rızâ, ihlâs ve safâdır. Vacibi altıdır: Hayır, ihsan, fenâfillâh, terk-i dünya, hudûdullah, bekābillâhtır. Ahkâmı altıdır: Marifet, sehâvet, mürüvvet, tevekkül, tefekkür, tasadduktur. Şeddin aslı ve fer’i; tevbe, teslim, kanaat, irâdet, riyâzet ve uzlettir.
Şed kuşanmak ve çerağ vermek, Rifâî, Sa‘dî ve Bedevî tarikatlarında tekmil-i makam etmektir ki fütüvvet icazetidir. Hırka ve tac tasavvuf ehlinin şiarı iken şed fütüvvet şiarıdır. Boyun atkısı gibi yünden yapılan şed merasimle dervişin beline bağlanır. Bu münasebetle büyük merasimler yapılır. Rifâî yolunda şed sahibi olan nakibin sahibi bilir ki şeddin senedi dîn-i İslam, şeriat-ı mutahharadır. Şeddin âyini Lâilâheillallah, Muhammedün Resûlullah ve Ali Veliyullahtır. Şeddin erkânı ve esrârı Lâilâheillallah ve Allâhu Ekberdir. Şedd tarikının binası aşkullah, şevkullah, mihr-i muhabbet, sıdk u safâ, ahd ü vefâdır. Şeddin meskeni fukaranın Allah’a giden yoludur. Şeddin sureti şedd-i Ali veliyullahtır. Şeddin sikkesi Ali veliyullah mührüdür. Şeddin sülûku (revanı) Muhammed Ali muhabbetidir. Şeddin silahı Hakk’ın kelamına itaattir. Şeddin müvekkeli muhabbet-i sıbteyn, yani İmam Hasan ve İmam Hüseyin’e muhabbettir.
KAYNAKÇA
Hocazâde Muhammed Tâhir Tophânevî Rifâî, Minhâcü’l-mürîdîn ve Mecmû‘a, Abdülbaki Gölpınarlı Koleksiyonu (Konya Müzesi), Mikrofilm Arşivi No: A4804, s. 33b-34a; Usul-i Tarikat-i Bedeviyye, Yapı Kredi Sermet Çifter Kütüphanesi, nr. 753;Hür Mahmud Yücer, “Sa’diyye Literatürüne Ait İki Eser: Terceme-i Behcetü’lminhâc ve Risâletü’t-tarîka”, Tarih, Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, II, S. 1, Mart 2013, s. 161; Şeyh Mehmed Selim Efendi, Rifâî Fütüvvetnâmesi, Tarîk-i Rifâiyye Âdâb ve Erkânı, 1976; Mustafa Tahralı, “Ahmed er-Rifâî”, DİA, II, 1989, s. 127-130; aynı yazar, “Rifâiyye”, DİA, XXXV, 2008, s. 99-103; M. Saffet Sarıkaya, XIII-XVI. Asırlardaki Anadolu’da Fütüvvetnamelere Göre Dini İnanç Motifleri, Ankara 2002; Yahya b. Salih el-İslambolî, Tarikat Kıyafetleri, İstanbul 2006, s. 162; M. Saffet Sarıkaya, “Bazı Rifai Fütüvvetnameleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Ahilik Uluslararası Sempozyumu “Kalite Merkezli Bir Yaşam” Bildiri Kitabı, 2011, s. 92-106; M. Saffet Sarıkaya – M. Necmeddin Bardakçı, “Bir Rifai Fütüvvetnamesi Üzerine İnceleme”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, XIII, 2012, S. 29, s. 169-183; Necdet Tosun, “Yûnus Emre Rifâî, Hacı Bektaş Vefâî”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, XXXI, 2013, s. 109-115.