
Sarı bayrak da denilen bu bölük, Osmanlı Devleti’nde kapıkulu süvarilerinin ilk teşkil edilen bölüğüdür. Bu bölüğe başlangıçta harem-i hümâyûndan çıkan iç oğlanlarından, sonradan da Galatasaray, İbrâhim Paşa, İskender Paşa ve Edirne saraylarından çıkanlardan ve veledeş denilen süvârî çocuklarından efrâd alındı. Sipah bölüğünün kurulmasından sonra, silahdâr bölüğünün ehemmiyeti ikinci dereceye düşmüştür.
Fâtih Sultan Mehmed Han zamanına kadar beş bölük olan silahdârlar, alaylarda pâdişâhın arkasında yürürler, aşağı bölükler de bunların etrafında giderlerdi. Sefere gidilirken askerin geçeceği yolların açılıp temizlenmesi silâhdârlara aitti. Bunun için bir mikdâr neferle kethüdaları veya çavuşları bu işe me’mur edilirdi. Silahdârlar yolları açarlar, köprüleri tamir ettirirler, geçilmesi zor bataklıkları temizlettirirler, bunun için de yerli halkı ücret karşılığı bu hizmetlerde çalıştırırlardı. Pâdişâh sefere çıktığında bir kaç milde bir yolun her iki; vezîriâzam serdâr olduğu zaman ise sâdece sol tarafa sancak tepeleri ihdas etmek bunların görevleri arasındaydı. Yol açma hizmetlerinden başka tuğculuk (pâdişâhın tuğralarının taşınması), yedekçilik (pâdişâhın yedek atlarının götürülmesi), buçukculuk (pâdişâhın câmiye çıkışında fakirlere sadaka dağıtılması) gibi îtibârlı vazifeler de bu bölüğe verilmişti.
İki yüz altmış bölüğe ayrılan Silâhdâr bölüğü seferde olduğu gibi, câmiye çıkışlarda da pâdişâhın sol tarafında yürürler, harp sahasında ise saltanat sancaklarının sol yanında ve bâzan pâdişâhın arkasında bulunurlardı.
Gerek sipâh ve gerekse silâhdarların başlarında büyük zabit olarak silâhdâr ağasından başka; kethüda, kethüda yeri, başçavuş, çavuş ve bir de kâtipleri vardı.
Ulûfeciyân-i yemîn ve yesâr bölükleri: Bâzan orta bölükler de denilen iki bölükten birincisine yeşil bayrak ismi verilirdi. Sağ ulûfeciler yüz yirmi bölüğe ayrılmışlardı. Sarılı beyaz bayrak taşıyan sol ulûfeciler ise yüz bölüktü. Sağ ulûfeciler seferde pâdişâhın sağında yürüyen sipah bölüğünün sağında; sol ulûfeciler de solunda yürüyen silahdârların solunda yürürlerdi. Harp meydanında ve ordunun konak yerinde ise, pâdişâh sancağının biri sağında, diğeri solunda dururlardı. Hazîneyi korumak bunların görevleri arasındaydı. Bu iki bölükten dördü sağ, üçü de sol ulûfecilerden olmak üzere yedi kişi, sübaşı ismiyle bölük sübaşılığına tâyin edilirlerdi.
Ulûfeci bölüklerine, alınan efradın hepsi Galatasaray, İbrâhim Paşa, İskender Paşa Edirne saraylarından çıkmış olmayıp, bunlara ek olarak orduda, devlet adamları hizmetinde ve kumandanlar maiyyetinde bulunarak, muhârebelerde yararlıkları görülen efrâd, ekseriyeti teşkîl ederdi. Veledeş denilen süvârî evlâdının ulûfecilere de verildiği olurdu. Tehlikeli zamanlarda kendilerine hizmet teklif edilenlerin, hayatlarını tehlikeye koyup o hizmeti îfâ şartıyla bölüğe kaydedilmeleri de kânun îcâbıydı.
Ulûfeciler arasından üç ihtiyar süvârî otağcı ismiyle, eski ve satılması îcâbeden otağları satmak vazifesiyle mükellef idiler. Hükümdara ve hazîneye âid otağları bunlardan başkası satamazdı. Bu üç süvarinin birisi emin, biri kâtip, birisi de nâzır olurdu.