
Top ile mermisini dökmek ve muhârebede top kullanmak üzere iki kısım olarak kurulan topçu ocağı, kapıkulu ocaklarının yaya kısmına dâhil olup, tamâmiyle müstakil idi. İlk defa Murâd-ı Hüdâvendigâr zamanında kullanılmaya başlandıktan sonra, Osmanlı ordusunun muvaffakiyetinde mühim payı bulunan top, on beşinci asır ortalarından îtibâren evvelâ Fâtih ve sonra da Kânûnî’nin gayretleriyle en yüksek dereceye çıkmıştı.
On dördüncü asır sonları ile on beşinci asır başlarında kurulduğu tahmin edilen topçu ocağı teşkilâtına, acemi ocağından efrâd alınmaktaydı. Gerek topçunun atış kısmına, gerekse top ve mermi îmâlinde istihdam edilecek acemi efrada ihtiyâç duyulduğu zaman; topçubaşı, dîvân-ı hümâyûna müracaat eder, lüzumu kadar acemi isterdi. Durum yeniçeri ağasına, acemi ocağının hangi kısmından ne mikdârda ve hangi evsâfda çıkma yapacağı yazıyla bildirilirdi. Her iki sınıf için ayrılan efrâd da şâkird olarak deftere kaydedilirdi.
Top dökücüleri kısmında bulunan şâkirdler, tezgâhlarda yetişerek usta olurlardı. Fabrikada dökümcübaşının emrinde; tamirci, burgucu, yamacı, dökümcü, delici gibi muhtelif san’at erbabı ile maiyyetleri çalışırdı. Topların zarbazen ismindeki muhtelif nevileri yanında; şakloz, pranga, bacaloşka, ejderdehen, havan ve sâir tipleri de vardı.
Topçu efradı İstanbul’da bulundukları gibi, nöbetleşe kalelerde hizmet de ederlerdi. Bunların İstanbul Tophâne’de ustaların nezâretleri altında haftada iki gün nişangâha atış yapmaları kânun îcâbı idi. Ağa bölükleri ve cemâat olarak başlıca iki kısma ayrılmış olup, her birinin müteaddid ortaları vardı ve cemâat kısmı yetişmiş iki ortadan meydâna geliyordu.
Topçu ocağında; sertopî veya topçubaşı denilen bir ocak kumandanı ile dökümcübaşı, ocak kethüdası ve çavuşu gibi yüksek rütbeliler, çorbacı veya bölükbaşı ile dökücü halîfeleri isimlerinde daha küçük rütbeli zabitleri yanında bir de ocak kâtibi bulunurdu. Sivil me’murlardan da tophâne nâzırı ile tophâne emîni vardı. Tophâne emîni, tophâneye alınan ve sarf edilen eşyanın defterini tutar, her sene hesabını verirdi. Tophâne levazımı da bunun eliyle tedârik edilirdi. Dökümhâne kısmında top fırını mîmârı, topçu halîfeleri ve anbar kâtibi denilen usta muavinleri varsa da, bunlar ikinci derecedeki zabit ve me’murlardandı. Ayrıca, top dökülmesi için; ocağın yanmasından itibaren, sıvı demir cevherinin top kalıplarına akıtılması zamanına kadar geçen vakti, tuttuğu kum saatiyle topçu ocağının dökümhânesi için tâyin edilmiş bir muvakkit vardı.
Ocağın bir de duâgû ismi verilen duâcısı vardı. Taşraya sefere giden topçu ortalarının bayrak açmalarında ve maaş için sergi açmasında duâ etmekle mükellefti.
Topçubaşı on altıncı asır ortalarında günde altmış, erler ise yeniçerilerden fazla olarak altı ile sekiz akçe alıyorlardı. Ocağın mevcudu 1.200 dolaylarında idi. Topçu ocağının kışlası ve en büyük fabrikası Tophâne’de, Kılıç Ali Paşa Câmii’nin karşısında bulunurdu. Burası Fâtih Sultan Mehmed ve oğlu Bâyezîd Han zamanında yapılmış olmakla beraber, Kânûnî Sultan Süleymân Han tarafından genişletilmişti. İstanbul’dakinden başka devletin yedi top fabrikası daha vardı. Bunlar; Belgrad, Baç (Semendire yakınlarında), Budin (Budapeşte), İşkodra, Pravişte (Darama yakınları), Tameşvar ve Asya’da ise yalnız İran sınırında Gülanber’de idi. Buralarda İstanbul’dan gönderilen döküm makineleri kalıpları ile top dökülebiliyordu. Her fabrika yıllık ortalama iki yüz otuz top dökecek kapasitede idi. Bunlara ek olarak, büyük topların taşınamadığı kale önlerinde de dökümhâne kurulur, kuşatılan kale önlerinde top dökülürdü. Bunu, Osmanlı Devleti’nden başka hiç bir devlet başaramamıştı.
Madenî top güllesi yapan altı fabrika mevcuttu. Bu fabrikalar; Bilecik, Van, Kığı, Kamangrad (Bosna-Banyaluka yakınları), Novaberde (Morava kıyısı) ve Baç’ta bulunuyordu. Buralarda yapılan gülleler ihtiyâca göre kale ve palangalara gönderilir, ihtiyâç fazlası olanlar ise; İzmit, Yenişehir, Pazarcık ve Edincik’te kurulan dört adet depoda muhafaza edilir ve sefer hâlinde sevkiyât buralardan yapılırdı.
On yedinci asır ortalarından sonra Avrupa’da topçuluğun gelişmesi üzerine, Osmanlı Devleti’nde de tedbirler alınıp, bir ferman ile sür’at topçuları teşkilâtı kuruldu ve topçu ocağına bağlandı, önceleri iki yüz elli civarında olan bu topçuların mevcudu sonradan iki bine kadar çıkarıldı. Seri tâlimlerle kısa zamanda yetiştirilen topçular, bir dakikada, sekiz-on top atar hâle gelerek, bir kısmı sınır kalelerine gönderildiler.
Vak’a-i hayrîyye esnasında topçular, hükümete sâdık kalarak humbaracı ve lağımcı ocaklarıyla birlikte sancak-ı şerîf altına toplandılar. Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra da yeni bir şekle göre tertip edildiler.