abd haberleri canlı haber
Biyografi

Yunus Emre kimdir? Yunus Emre’nin hayatı ve biyografisi!

Türk Milleti’nin yetiştirdiği en büyük şâirlerden olan Yunus Emre, asırlar boyunca zevkle ve hayranlıkla okunan, bugün de şiirleri yalnız bizde değil birçok ülkelerde ilgi uyandırmış bulunan müstesna bir şahsiyettir. Üstün değerine ve eksilmeyen şöhretine rağmen, Yunus Emre’nin hayatı ve kimliği hakkında hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Bu duruma, hayatının efsaneleşmiş, destanlaşmış olduğu kadar, kendisinden sonra Yunus mahlasını kullanan birkaç kişinin daha gelmesi sebep olmuştur.

Gerçek Hayatı

Yunus Emre’nin hayatı ve yaşadığı çağ hakkında bilinen hususlardan biri, Rlsâlet-ün-Nushiyye adlı eserini H. 707/ M. 1307-1308 tarihinde yazmış olmasıdır. Eserin sonunda şu beyit bulunmaktadır:

Söze târih yidi yüz yidi-y-idi

Yunus cânı bu yolda fidi-y-idi

Eserini olgun ve ilerlemiş bir yaşta yazdığı anlaşılan Yunus Emre, son zamanlarda bir mecmuada bulunan kayda göre, H. 720/M. 1320-1321 tarihinde vefat etmiştir. Adnan S. Erzî’nin İstanbul Bayezit Devlet Kitaplığındaki bir mecmuada (No: 7912) bulduğu kayıt şöyledir: “Vefât-ı Yunus Emre, sene 720, müddeti-i ömr 82” Bu sözlerden şâirimizin H. 638/M. 1240-1241 yılında doğduğu ortaya çıkmaktadır.

Yunus Emre’nin şiirlerinde, bu tarihlerin doğru, olduğunu gösteren bazı ip uçları bulunmaktadır. Yunus, Mevlânâ Celâleddin’den şöyle bahs ediyor:

Mevlânâ Hudâvendgâr bize nazar kılalı

Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdur.

Mevlânâ sohbetinde saz-ıla işret oldı

Ârif ma’niye taldı kim biledür ferişte.

Divânının iki yerinde böylece Mevlânâ’riın sohbetinde bulunduğunu ve onun “görklü nazarı” na mazhar olduğunu söyleyen ve Mevlânâ 1273 yıhnda ebediyyete göç ettiği sırada 33-34 yaşında olan Yunus, bir başka beytinde Mevlânâ’ya duyduğu hasreti şöyle dile getirmektedir:

Fakih Ahmed Kutbüddin Sultan Seyyid Necmüddin Mevlânâ Celâlüddin ol kutb-ı cihan kanı.

Bu beyitte adı geçen Hoca Ahmed Fakih “Çarhnâme” adlı eserin sahibidir ve Yunus’un doğumundan 20 yıl önce 1221’de (H. 618) vefat etmiştir.

Yunus’un şiirlerinde Geyikli Baba ve Şeydi Balum’un adlan da geçmektedir:

Geyiklü’nün ol Haşan söz eyitmiş kendünden

Kudret dilidür söyler kendünün söz nesidür.

Şeydi Balum ilinden şeker tamar dilinden

Dost bağçesi yolından eve dervişler geldi.

Yunus’un kınadığı Geyikli Baba, Osman Gazi (1299 – 1326) ve Orhan Gazi (1326-1359) devirlerinde yaşamış, garip halleriyle ilgi uyandırmış bir şeyhtir. Şeydi Balum (Balum Sultan), muhtemelen Germiyan Oğullarından bir beydir ve Geyikli Baba’nın müridlerindendir.

Yunus’un çağdaş olarak bahs ettiği bu kimselerin yaşadığı devir, XIII. yüzyılın ikinci yansıyla, XIV. yüzyılın ilk yarısıdır. Yunus’un kendisi de XIII. yüzyılın ikinci yansmda ve XIV. yüzyılın başında yaşamıştır. Bu tarih Selçukluların sonu ile Osman Gazi devirlerine rastlamaktadır. Âşık Paşazâde, Yunus’u Orhan Gazi devrinde yaşamış gösterir ise de, doğru değildir. Taşköprü-zâde’nin onun Yıldırım Bayezid (1389-1402) devrinde yaşadığını kayd etmesi de, tabiatiyle gerçeğe uymamaktadır.

Yunus Emre’nin nereli olduğu, nerede tahsil gördüğü, nerelerde bulunduğu, nasıl yaşadığı hususlarında da elde kesin bilgi yoktur. Bektâşî menakıpnâme (velâyetnâme) lerinde Yunus’un Sivrihisar yakınında Sanköy’de doğduğu ve orada öldüğü zikr edilmekte ise de, bu husus bir rivayetten ileriye gidememektedir. Son zamanlarda bulunan bir vesikada Yunus Emir Beğ adlı bir şahsın Sarıköy’deki çiftliğini zâviyesine vakf ettiği kayd edilmektedir. Eski yazıda “emir” ve “emre” kelimelerinin yazılışı birbirine benzemekle beraber, isimde Beğ kelimesinin de kullanılması ve “Emir”, “Beğ” sıfatlarının tarikat mensuplarına verilmesi mu’tad olan sıfatlardan olmayıp mülkî bir sıfat olması, bu şahsın Yunus Emre olamıyacağını göstermektedir. Yunus Emre’nin Karamanlı olduğu, Horasan’dan gelen İsmail Hacı cemaati mensuplarmdan bulunduğu ve Karamanoğlu İbrahim Beğ’den bir yer satın aldığı hususları, son zamanlarda bazı vesikalara dayanılarak ileri sürülmekte ise de, inandırıcı olmaktan uzaktır. Yunus Emre’nin Sarıköy’lü veya Karamanlı oluşu meselesi böylece hâlâ çözülememiştir. Bu nokta karanlık ve şüpheli kalmaktan kurtulamamıştır.

Yunus Emre’nin şiirlerinden düzgün bir tahsil gördüğü. Arapça ve Farsçayı, İslâmî ilimleri, İslâm tarihini, kısacası devrinin bütün ilimlerini iyice bildiği anlaşılmaktadır. O devirde en önemli ve meşhur ilim ve kültür merkezi Konya olduğuna göre. Yunus büyük ihtimalle tahsilini Konya’da yapmıştır.

Efsanevi Hayatı

Yunus Emre’nin vesika ve delillere dayanan gerçek hayatı hakkında çok az şey bilindiği halde, onun efsânevî-destanî hayatına dair bir hayli malûmat vardır. Efsâneye göre Yunus, bir derviştir, şeyhinin kapısında 30-40 yıl hizmet eden bir derviş. Yunus’un dervişliğe girmesi ve menkıbevî hayatı Bektaşi Velâyetnâmesi’nde şöyle anlatılıyor: Hacı Bektaş-ı Velî, Horasan diyarından Rûm’a (Anadolu’ya) gelip yerleştikten sonra veliliği ve kerametleri etrafa yayıldı. Her taraftan mürid ve muhipler gelmeye, büyük meclisler olmaya başladı. Fakir halli kimseler gelir, nasip alır, giderlerdi.

O zaman Sivrihisar’ın şimal tarafında Sarıköy denilen yerde Yunus derler, bir kimse var idi. Gayet fakir halli olup ekencilik ederdi. Bir vakit kıtlık oldu, ekinden bir nesne hâsıl olmadı. Yunus, erenlerin bu güzel vasıflarını işitti. Herkesin bu kapıdan boş dönmemesi dolayısiyle, bir bahane ile gidip kifâf dinecek kadar bir şeyler istemeği düşündü. Eli boş gitmemek için öküzüne dağdan alıç yükleyip Suluca Karahüyük’e doğru yola koyuldu.

Karahüyük’e varınca. Hacı Bektaş-ı Velî huzuruna çıktı, armağanını sunup “ben fakir bir kimseyim, bu yıl ekinimden bir nesne alamadım, ümiddir ki şu yemişi kabul edip karşılığında buğday veresiniz, aşkunuza kifâf edelim” dedi. Hacı Bektaş “öyle olsun” diyerek abdallara işaret etti, alıcı alıp paylaşıp yediler. Yunus birkaç gün orada eğlendi. Gidecek olunca. Hacı Bektaş’a haber verdiler, o da “sorun bakalum ne ister, buğday mı, nefes mi verelüm?” dedi. Sordular, Yunus “Ben nefesi neyleyeyim, bana buğday gerek” diye cevap verdi. Yunus’un cevabım Hacı Bektaş’a bildirdiler. Hünkâr “Varun Yunus’a söyleyün, alıcının her tanesi için bir (iki) nefes verelüm” buyurdu. Yunus dedi ki: “Ehil ayâlim var, nefes karın doyurmaz, lûtf ederlerse buğday versinler, kifâf edelim.” Bu sözü Hacı Bektaş’a arz eylediler. Bu defa “Varun söyleyin, alıcının her çekirdeği başına on nefes verelim” dedi. Yunus bu söze karşılık yine: “Ben nefesi neyleyim. Çoluğum çocuğum var, bana buğday gerek” diye ısrar etti. Razı olmadı. Hacı Bektaş, dilediği kadar buğday verilmesini emretti, öküzüne yüklettiler.

Yunus vedâ edip yola koyuldu. Köyün aşağı ucunda olan hamamın öte başındaki yokuşu çıkınca aklı başına geldi, şöyle düşündü: “Vilâyet erine vardum, bana nasip sundular, alıcımın her çekirdeği başına on nefes verdiler, kail olmadum. Ne olmayacak iş ettim, gafil oldum.İmdi bu buğday bir nice gün içinde tükenür, nefesse ölünceye dek tükenmez. O nasipten mahrum kaldum. Geri döneyim, erenlerin eşiğine varayım. Ola ki, himmet ettikleri nasibi vereler.” Yunus dönüp tekyeye geldi. Buğdayı öküzün arkasından indirdi. Halifeler bu hali görüp Yunus’a “Niçün geri geldün” diye sordular.

Yunus “Bana buğday gerekmez, o himmet olunan nasibi versinler” dedi. Yunus’un ahvâli Hacı Bektaş’a arz edildi. Hacı Bektaş buyurdu ki: “O iş şimden sonra olmaz. Biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye verdik, varsın nasibini ondan alsın.”

Yunus’a bunu duyurdular. Bu söz üzerine Yunus yola koyuldu, Tapduk Emre’ye geldi. Hacı Bektaş’ın selâmını söyledi, vâki olan hâli anlattı. Tapduk Emre “Safa geldin, halin bize mâlûm olmuştu. Hizmet et, emek yetir, nasibini al” dedi. Yunus dedi ki: “Ne hizmet var ise yapalum.”

Tapduk’un tekyesinin ardında dağ vardı. Tapduk Yunus’u dağdan odun getirme hizmetine koştu. Yunus her gün dağdan odun getirir oldu. Odunu sırtına vurup getirirdi.

Amma yaşını ve eğrisini kesmezdi. “Erenler meydanına eğri yakışmaz” derdi. Tam kırk yıl bu hizmeti gördü.

Günlerden bir gün Anadolu (Rûm) erenleri Tapduk Emre’nin tekyesine geldiler. Büyük topluluk oldu, meclis kuruldu. O mecliste Yunus-ı Gûyende derler bir kimse vardı. Yunus da orada idi. Tapduk Emre cezbelenip hallenince Gûyende’ye “Yunus, söyle” dedi. Gûyende işitmedi. Tekrar “Yunus şevkimiz var, sohbet eyle, işitelim” dedi. Yunus-ı Gûyende yine işitmedi. Üçüncüsünde de Gûyende’den haber çıkmayınca, bu sefer ikinci Yunus’a (bizim Yunus’a) dönüp “Yunus, vakit oldu. O hâzinenin kilidini açtık, nasibini alıverdin. Sen söyle! Bu mecliste sohbet eyle. Hünkâr varlığının nefesi yerine geldi” dedi. Yunus’un gönlü açıldı, gözlerinden perde kalktı. Şevk denizine düştü.

Ağzını açıp inci ve cevâhir saçtı. Îlâhî hakikatlerin sırlarından inceliklerinden öyle bir sohbet eyledi ki, işitenler hayran kaldılar. Sonra o ne söylediyse hepsini kaleme aldılar. Mûteber bir dîvan oldu. Hâlâ mezan Sivrihisar civarında doğduğu yere yakındır.

Yunus Emre’nin şeyhi olarak gösterilen Tapduk Emre hakkında ise, Bektâşî Velâyetnâmesi’nde şöyle bir menkabe bulunmaktadır.

O zaman Anadolu’da adına Emre derler, kuvvetli bir er vardı. Hacı Bektaş Rûm ülkesine (Anadolu’ya) geldiği zaman, erenler onu ziyaret etmek, huzuruna varmak istediler. Emre’ye, “siz dahi bizimle geliniz” diye teklif ettiler. Emre gelmedi. “Niçin gelmezsin” diye sorulunca dedi ki: “Erenlere dost divanında nasip bahş olunduğu zaman Hacı Bektaş Hünkâr adlı bir kimseyi görmedik ve işitmedik.” Emre’nin bu sözünü Hacı Bektaş’a bildirdiler. Hacı Bektaş ibrikdârı San İsmail’i gönderip Emre’yi yanına çağırttı. Emre gelince Hacı Bektaş ona “Dost meclisinde erenlere nasip bahş eden erin nişanı nedir?” diye sordu. Emre “yeşil perde ardından biri çıkıp cümle erenlere nasip bahş ve kısmet eyledi. O elin ayasında lâtîf, nûrânî, yeşil bir ben bulunduğunu gördüm” cevabım verdi. Hacı Bektaş “o eli görsen tanır mısın” dedi. Emre dedi ki: “Niçin bilmiyeyim?” Bunun üzerine Hacı Bektaş elini açıp Emre’ye gösterdi. Emre Hacı Bektaş’ın avucundaki yeşil nûrânî beni görünce “Tapduk (bulduk) Hünkârım tapduk” diye üç kere ikrar eyledi. Yerinden kalkıp kapının eşiğinin yanına gitti. Özür niyaz edip başından tacını çıkardı. Hacı Bektaş’ın önüne koydu. Hacı Bektaş tekbir, edip tacını başına giydirdi. Dua ve gülbank eyledi. Emre, Hacı Bektaş’ın elini öpüp kendi yerine geldi. Bundan sonra Adı Tapduk Emre oldu.

Yunus bir kere derviş olarak kabul edilince, tabiatiyle onun hakkında birtakım menkabeler meydana gelecekti. Nitekim öyle olmuştur. Halk arasında yaşayan ve bir kısım kitaplara da geçen menkabelerden bâzılan şunlardır:

Yunus Tapduk’a otuz yıl sadakatle hizmet etti. Odun taşımaktan sırtı yara oldu. Fakat kimseye belli etmedi. Şeyhi onu severdi. Bu öbür dervişlere ağır geldi. Şeyhin kızını seviyor da onun için bu ağır hizmete katlanıyor dediler. Bu dedikoduyu Tapduk’a duyurdular. Tapduk Yunus’un halini bilirdi. Onları doğru yola getirmek, şüphelerini gidermek için, bir gün Yunus’a tekyeye hep düzgün odun getirmesinin sebebini sordu. Yunus “doğru olmayan bu kapuya lâyık değildür” diye cevap verdi. Tapduk “söyle Yunus’um söyle!” dedi. Yunus bu nefesin bereketiyle şâir oldu. Sonra Tapduk, ihvan yalancı olmasınlar, utanmasınlar diye kızını da Yunus’a verdi. Bu kız, Kur’an okurken akan sular durur dinlerdi. (Vâkıat-ı Üftâde).

Yunus Tapduk’a otuz yıl hizmet etti. Fakat, kendisine bâtın âleminden bir şey açılmamıştı. O da kaçıp dağlara, kırlara düştü. Bir gün bir mağarada yedi ere rastladı, onlarla arkadaş oldu. Her gece onlardan biri dua eder, duası berekâtiyle bir sofra yemek gelirdi. Nöbet Yunus’a geldi, o da dua etti. “Yârabbi benüm yüzümü kara çıkarma. Onlar kimin hürmetine dua ediyorlarsa, onun hürmetine beni utandırma” dedi. O gece iki sofra yemek geldi. “Kimin yüzü suyu hürmetine dua ettin” diye sordular, “önce siz söyleyin” dedi. Onjar “biz Tapduk Emre’nin kapısında otuz sene hizmet eden erin hürmetine dua ederiz” dediler. Yunus bunu duyunca hemen geri döndü ve doğru gelip Ana Bacı’ya sığındı. “Aman, beni bağışlat” dedi.

Ana Bacı dedi ki: “Tapduk, sabah namazına abdest almak için çıkar. Kapı eşiğine yat. Üstüne basınca bu kim diye sorar. Ben, Yunus derim. “Hangi Yunus?” derse bil ki, gönlünden çıkmışsın. “Bizim Yunus mu” derse ayaklarına kapan, kendini bağışlat.” Yunus Ana Bacı’nın dediği gibi eşiğe yattı. Tapduk Emre’nin gözleri görmezmiş. Ana Bacı koluna girer, abdest almağa, götürürmüş. O sabah gene götürürken ayağı Yunus’a değdi. “Bu kim” diye sordu. Ana Bacı, “Yunus” dedi. Tapduk “bizim Yunus mu?” deyince, Yunus Tapduk’un ayaklarına kapanıp suçunu bağışlattı. (Vâkıat-ı Üftâde ve halk rivâyeti).

Yunus, üç bin şiir söylemiş. Bunlar bir divan hâlinde toplanmış. Bu divan Molla Kasım adlı bir mutaassıp hocanın eline geçmiş. Molla Kasım bir su kenannda oturup okumağa başlamış. Şeriata uygun görmediklerini okudukça yakmış. Bu suretle binini yaktıktan sonra usanmış, bin tanesini de suya atmış. Üçüncü bine başlayınca şu beyitle karşılaşmış:

Derviş Yunus bu sözi eğri büğrü söyleme

Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelür.

Bu beyti okur okumaz Yunus’un kerametine inanmış, erenlerden olduğunu anlamış, divanı öpüp başına koymuş. Fakat ne çâre ki, elde bin şiir kalmış. Şimdi Yunus’un o yakılan bin şiirini gökte melekler, denize atılan bin tanesini balıklar, kalan bin şiirini de insanlar okumaktadır. (Halk rivâyeti, rahmetli Sâdeddin Nüzhet Ergun’dan naklen).

Yunus feyiz alamadım diye şeyhinden kaçtıktan sonra, karşılaştığı dervişlerle başından geçen macera üzerine kendi mertebesini anlamış, şeyhinin büyüklüğünü tasdik ederek dergâha dönmüş ve eşiğe yatarak kendisini affettirmişti. Fakat, Tapduk “Mertebeni öğrendin, artık burada duramazsın. Asâmı attığım yere gider, orada ruhunu teslim edersin” demiş ve asâsını atmış. Yunus bu asâyı tam beş yıl aramış, sonunda Sanköy’de bulmuş, orada ölmüş. (Halk rivâyeti)

Mevlânâ demiş ki; “İlâhî menzillerden her hangisine vardıysam bir Türkmen kocasının izini önümde buldum ve onu geçemedim.” Bundan muradlan Yunus Emre’dir. (Köstendilli Süleyman Efendi’nin Bahr-ül-vilâye’sinde).

Yunus Emre hakkında daha birçok menkabe ve destan var. Bütün bunlar onun Türk Milleti tarafından ne kadar sevildiğini göstermektedir. Yunus Emre, bir eyliya olarak kabul edilmiş büyük ve ilâhî bir şâirdir.

TTK

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
İstanbul evden eve nakliyat izmir dijital ajans dijital pazarlama vds satın al